İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çölde esrarengiz bir ses

“Kırmızı Piyano”, gerçeklik algımızla oynayan bir roman. Malerman, istediğini başarıyor ve okuyucusunu bir gel-git içerisine yerleştiriyor.

 

 

Josh Malerman, ülkemiz okurlarının Kafes ve Gölün Dibindeki Ev kitaplarıyla aşina oldukları bir yazar. Özellikle Kafes, yayınlandığında adından oldukça sık söz ettirdi ve Malerman’a hatrı sayılır bir ün kazandırdı. Öyle ki, geçtiğimiz sene ülkemize imza için gelen yazarın önünde uzun kuyruklar olmuştu. Yine Kafes, 2015 ve 2016 senelerinde ülkemizde en çok okunan “korku” kitabı ünvanını elde etmişti.

Kafes’ten sonra, içinde bulunduğumuz sene Gölün Dibindeki Ev’le yeniden Türk okurlarıyla buluşan Josh Malerman, bu kitapla da “korku” edebiyatının iyi örneklerinden birisini okuruna sunmuştu.

Bir söyleşisinde, uzunca seneler yazmaya vakit harcadığını ve durmadan denediğini anlatan Malerman, klasik korku anlatının yerine kendi üslubuyla oluşturduğu farklı bir tür kurmacanın arayışında olduğunu da aynı söyleşide dile getiriyor. Okurunun gerçeklik algısıyla oynamayı seven yazar, her kitabında farklı argümanlarla okuyucusuna gerilim ve korkuyu aynı anda yaşatmayı seviyor. Okuyusunu vampirlerle, korkunç canavarlarla korkutmaya çalışmaktansa kitabın geneline yayılan bir gerilim içerisinde farklı imgeler ve içgüdülere seslenen olay örgüsüyle bunu gerçekleştirmeyi başarıyor.

Aynı zamanda bir müzisyen olan ve bir grupta enstrüman çalan Josh Malerman, müzik bilgisini de eserlerinde kullanmaktan çekinmiyor. Öyle ki Tük okuyucusuyla buluşmaya hazırlanan “Kırmızı Piyano”da, kitabın ana karakteri Philip Tonya bir müzisyen ve grubuyla beraber gerilim unsuru yüksek bir hikâyenin içerisinde.

“Kırmızı Piyano”, 1957’de geçen ve gerçeklik algımızla oynayan bir roman. Kitabın konusu hem gerçek olmayacak kadar enteresan, hem de kurmaca olmayacak kadar gerçek emarelere sahip. Malerman, istediğini başarıyor ve okuyucusunu bu gel-git içerisine yerleştiriyor.

Kaynağı belirsiz bir “ses”

Philip, Ross, Duane ve Larry, Danes isimli bir müzik grubunun müzisyenleridir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Detroit’te müzik yapmakta olan grubun, daha önce savaş döneminde askerlere ve asker ailelerine askeriye bünyesinde müzik yaptığını ve askerlik hizmetlerini bu şekilde gerçekleştirdiklerini okuyoruz. Yazarımızın da bir müzisyen olduğunu belirtmiştik. Şunu da buraya ekleyerek devam edelim: Müzisyen olan yazarımız, grubuyla askerlere ve ailelerine müzik yapmış ve hâlâ yapmaya devam ediyorlar. Kitabın ana karakterinin yazarımızın hayatından izler taşıdığını meraklı okurlar için belirtelim.

Çapraz kurguyla ilerleyen kitabımızın arka arkaya ilerleyen bölümlerinin ilkinde, Philip, 6 aylık bir koma nihayetinde uyanır: Neredeyse tüm kemiklerinin kırıldığı, vücudunun ciddi derecede tahrip olduğu bir vakadır ve onunla ilgilenen doktorların, bakıcısı Ellen’ın (kitabın başat karakterlerinden birisidir Ellen) hiçbir umut taşımadığı bir hastadır. Uyanmasıyla beraber Ellen, onunla daha yakından ilgilenir; onu bu hale getiren şeyin ne olduğunu merak eder.

Kurgunun diğer bölümünde ise Philip’in bu duruma nasıl geldiğini en başından okuyoruz. Birleşik Devletler Ordusu’ndan bir görevli, grubumuza elinde bir ses kaydıyla ulaşır. Askeriyenin tüm imkânlarıyla aydınlatamadığı, tanımlayamadığı, esrarengiz bir gücün peşindedirler ve bu güç elindeki ses kaydında gizlidir. Öyle bir sestir ki, dinleyenlerin tüm dengesini alt-üst eder, yaşam fonksiyonlarını kısıtlar, kusturur. Grubumuzun elemanları, sesi dinlerler ve aynı belirtiler onlarda da ortaya çıkar. Fakat Philip, sesin bir akordan oluştuğunu düşünmesi, düşündüğünü cümleye dökmesiyle beraber, bu esrarengiz “şey”in peşine düşmeye karar verirler. Çünkü grubun maddi ihtiyaçları için kullanabilecekleri çok ciddi bir ücret teklif edilmiştir.

Sorun şudur ki, ses Afrika’daki Namib Çölü’ndedir. Öyle güçlü bir etkisi vardır ki, Birleşik Devletler Ordusu’nun en gelişmiş silahlarını etkisiz hale getirdiği tespit edilmiştir ve bu ulusal bir tehlike olarak adlandırılması için yeterlidir. İkna olan kahramanlarımız, yanlarında eski bir asker, bir tarihçi ve fotoğrafçıyla beraber çöle giderler.

Çölde esrarengiz olaylar

Bundan sonraki süreçte, adım adım içine çekildiğimiz bir gerilim bizleri sarmalıyor. Hastanede hızla iyileşen Philip, normal bir hastanede olmadığını fark eder. Yine askeri bir hastanededir ve çölde neler gördüğüne dair onunla görüşmeye gelen istihbarat görevlileriyle uzun uzun konuşmaktadır. Ona gördüklerini çizdirirler. Fakat Philip, onlara istediklerini vermek istemez, güvenmez. Yalnızca onunla aylardır ilgilenen Ellen’a gördüklerini tarif eder.

Diğer taraftan, grubumuzun kahramanları sesin kaynağında şiddetli bir sürece girerler. Ross, sesin sahibi olan kırmızı giysili ve keçi görünümlü birisi tarafından kaybedilir. Bunu yalnızca Philip görür; gördüğü ve yaşadığı sesin etkisi, uzunca süre tesirini yitirmeyen bir halüsinasyon gibi giderek şiddetlenir. Ross’u arama ve kurtarma yürüyüşü, sesin kaynağına doğru bir yolculuğa dönüşür.

Josh Malerman, sürekli artan bir gerilim içerisinde oluşturduğu kurgularla, okurunu etkisinden kolayca çıkamayacakları bir sürecinin içine yerleştiriyor. Olayın hem başından ilerliyoruz, hem de sonundan geriye doğru geliyoruz. Ustalıkla final hakkında hiçbir şey sezdirmeyen yazarımız, bizleri sabırla ve merakla kitabın sonuna kadar sürüklüyor. İçinde tarihi ve askeri birçok izlenimin, çıkarımın ve derslerin karakterler ağzıyla aktarıldığı “Kırmızı Piyano” savaşın manasızlığıyla ilgili başarılı bir kurgu.

Not: Bu yazı daha önce Vatan Kitap ekinde yayımlanmıştır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir