1923 yılında, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, yüzyıllardır bu toprakta yaşayan Rumlar ve yine aynı şekilde yüzyıllardır Yunanistan sınırlarında yaşayan Türkler için, hükumetler arasında bu insanların hayatını şekillendiren “mübadele” kararı alındı. Türkler ve Rumlar tüm hayatlarını geride bırakıp hiç tanımadıkları bir coğrafyaya göç ettiler. Çocukluklarını, hatıralarını, yaşanmışlıklarını, dostluklarını, evlerini, topraklarını geride bırakıp alınan kararları uyguladılar. Maddi ve manevi birçok imkansızlıklar içerisinde yaşamaya çalıştılar.
Siyaset ve bürokrasi çoğunlukla böyledir, böyle işler. Yapılan düzenlemeler, alınan kararlar, çıkarılan yasalar insanlar içindir fakat çoğunlukla insani duygulardan yoksundurlar. Yasalar hatıraları değiştiremez ama şekillendirebilir. Kanunlar duyguları yok etmez ama incitebilir.
Elias Kazancıoğlu, dünyanın bildiği ismi ile Elias Kazan da, iki devletin aldığı bu “incelikli” karar neticesinde, mübadele öncesinde yaşadığı Kayseri’den ailesi ile beraber göç etmek zorunda kalanlar arasındaydı. Babası her ne kadar Elias’ın hayatında kötü bir figür olsa bile, aldığı bu kararla Elias’ın yolu, tüm dünyayı değiştirecek bir yol olacaktı. Bugünkü Hollywood’un kurulmasına ön ayak olacak ünlü bir sinemacı, dünyaca ünlü önemli edebiyat eserlerini tiyatro sahnesine uyarlayan bir tiyatro yönetmeni ve yazdıkları oldukça fazla ses getirecek bir yazar olacaktır Elias Kazan. Ne var ki yaşadığı bu başarılı hayat ve hatta sevdiği güzel kadınlar, çalıştığı ünlü aktörler, ün, kazandığı servet Elias Kazan’ı 50’lerde yaşadığı siyasi baskı nedeniyle verdiği bir ifadenin hayatını ikinci kez değiştirmesine ve ömrünce kara bir bulut gibi üzerinde dolaşmasına engel olamayacaktı.
Ne yaşarsa yaşasın, ne kadar başarılı olursa olsun, çocukluğunun geçtiği ve kopmak zorunda kaldığı toprakları özleyen Elias Kazan, hayatının son dönemlerinde bu özlemini giderebilmek için annesinin, babasının doğup büyüdüğü, kendi çocukluğunun geçtiği yerlere dönmek ister. Çok yakın dostu ve Türkiye ziyaretlerinde ona yarenlik eden Zülfü Livaneli de Kazan’ın bu isteğini gerçekleştirmesinde yardımcı olur. Ona mihmandarlık yapar, eşlik eder. Tabii, zaman geçmiştir, hayatlar gibi coğrafyalar da değişmiştir. Göçen Rumlar’ın yerine yerleşen insanlar, yüzyıllar boyunca o topraklarda yaşayan insanların hatırlarını, yaşamlarını o topraklardan sökmüş, izleri silmişlerdir.
Zülfü Livaneli, “Elias ile Yolculuk” kitabında tüm bu yolculuğu ve yolculuğun yanı sıra kendisiyle Kazan’ın arkadaşlıklarını, onun düşüncelerini, yaşadıklarını, birinci ağızdan dinliyoruz.
Livaneli, Kutlukhan Perker’in çizimleriyle gözlerimizde canlandırdığı sahneleri kendisine özgü anlatımıyla okuyucusuna çok yakın arkadaşına karşı bir son görevmişçesine aktarıyor. Elias Kazan ile dostluklardan, onunla beraber yaptıklarından, sohbetlerinden, gezilerinden, tatillerinden, Elias’ın çalışmalarından bol bol söz eden Livaneli, onun içinde bulunduğu ruh halini bizlere yansıtıyor. Verdiği ifade ve arkadaşlarını ele veren bir “iş birlikçi” yaftasından ömrü boyunca kurtulmaya Kazan’ın kendi vicdanıyla başbaşa kaldığında yaşadıklarını da, Livaneli bizlere aktarmakta.
Tüm bunların yanı sıra, anlatının bir diğer kısmı da Livaneli’nin kişisel düşünceleri ve ‘72 darbesinde yaşadığı hapisane sürecini kapsıyor; bu dönem içerisinde yaşadıklarını, hapisane koşullarını, işkenceye yapılan arkadaşlarını, kendi işkence sırasını bekleyişini ve tüm suçlamaların ne kadar dayanaksız ve temelsiz olduğunu okuyucularıyla detaylıca paylaşıyor.
Kazan’ın doğduğu toprakları son kez görmek isteyişi üzerine yeniden Türkiye’ye gelen Livaneli ve Kazan, Kayseri Develi’ye yolculuğa çıkarken Türkiye’nin yaşadığı sosyoekonomik değişime şahit oluyoruz. İstanbul’dan başlayan yolculuk, Ankara ve sonrasında arabayla katedilen Kayseri mesafesi, Livaneli’nin Kazan’la geçirdiği son uzun birliktelik olur. Kayseri’nin değişen toplumsal yapısı, Kazan’ın babasının işlettiği halıcının bulunduğu Han üzerinden okuyucuya özetleniyor. Çoğunluğunu Rumlar’ın işlettiği dükkanlarda işçilik değişmiştir; halıcılar kapanmış yerine kasaplar açılmıştır. Köyde de durum farklı değildir. Rumlar’ın yaşadığı yapılar yok edilmiş, son kalan kalıntılar ise kaderine mahkum edilmiştir.
Elias Kazan için bu yolculuk, hem hüzünlü hem de vicdan muhasebesi yaptığı bir yolculuğa dönüşmüştür.
Zülfü Livaneli, “Elias ile Yolculuk” kitabıyla okuyucusuna dünyanın en önemli sinemaya, edebiyat ve sanat insanlarından Elias Kazan’ı daha yakından tanıma fırsatı sunuyor. Her ne kadar Elias Kazan için kaleme alınmış bir kitap olsa da, Livaneli anlatısının büyük bir bölümünde kişisel düşüncelerine ve yaşadıklarına yer vermiş. Elias Kazan’la yolculuklarının haricinde, düşünsel olarak kendi iç dünyasının kısa bir yansımasını da okuyucuya sunan Livaneli, kurduğu anlatım diliyle Kazan’ı hiç tanımayan okuyucular için dahi kolaylıkla anlaşılacak ve merak uyandıracak bir çalışma ortaya koymuş.
İlk yorum yapan siz olun