21 Mayıs 2025, Fransız Sarayı
Sayın Türkiye Büyükelçisi Isabelle Dumont, Sayın İstanbul Başkonsolosu Nadia Fanton, değerli Notre Dame de Sion Fransız Lisesi eğitmenleri, öğrencileri ve Notre Dame de Sion’lular derneği üyeleri, Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nün değerli jüri üyeleri, kıymetli konuklar ve edebiyat severler,
Bu konuşmayı yazmaya başladığımda heyecanlandığımı hissetmiştim. Şimdi de sizlerle paylaşırken heyecanlıyım. Bu sebeple sözlerimin en başında heyecanımdan ve olursa hatalarımdan ötürü özürlerimi sunuyorum.
Öncelikle bu yılın başında kaybettiğimiz, NDS Edebiyat Ödülü Jüri Başkanı saygıdeğer Liz Behmoaras hanımefendiyi saygıyla anıyorum. Kendisinin anısının hem bu ödül hem de kaleme aldığı kıymetli eserleriyle yaşayacağına inanıyorum.
“Evim neresi? Evim neresi?”
Duvarlar bu soru cümleleriyle açılır. Halil, aynaya bakarak kendisine bu soruyu, soruları sorar. Henüz hayatının baharındadır. Kendisi gibi gencecik arkadaşlarını, ailesini, doğup büyüdüğü şehri ve tanıdığı herkesi terk ederken aklında evinin neresi olduğu vardır. Halil o an için cevabı bilmez. Vazgeçtiği temel şey evidir.
Duvarlar’da 1970’li yılların Türkiye’sini yaşayan, birebir tanığı ve hatta mağduru olan ülkemizin büyük edebiyatçılarının, Adalet Ağaoğlu’nun, Sevgi Soysal’ın, Füruzan’ın, Oya Baydar’ın, Vedat Türkali’nin romanlarında anlattığı o büyük, devasa, milyonlarla ifade edilen coşkulu kalabalıkların nereye kaybolduğunu, amaçlarından neden vazgeçtiklerinin peşinden gitmekti niyetim.
Ancak ben 1986 doğumluyum. Romanımda anlattığım döneme şahitlik etmedim.
Dolayısıyla, bu romanı yazabilmek için yapabileceğim tek şey vardı; o da çalışmaktı. Döneme dair filmleri, belgeselleri, haberleri izledim, radyo yayınlarını dinledim, romanları okudum. Tüm bu çalışmanın sonrasında yaptığım keşif beni eyleme geçirdi ve yazmaya başladım.
Biz evimizi çok seviyoruz. Ve onu terk etme ya da kaybetme ihtimali, bizi büyük bir hayal kırıklığına sürüklüyor.
O büyük kalabalıkların, yaşadıklarıyla hayal kırıklığına uğradığına inandım ve onların hikâyesini, onların ağzından anlatmak istedim.
Yazmak şöyle bir şey galiba: Kimsenin dibinde ne olduğunu bilmediği bir kuyuya bir taş atıp o kuyudan bir yanıt beklemek.
İnsanlar Duvarlar’ı okudular. Bu büyük bir şey benim için. Bir lütuf. Biraz önce bahsettiğim o taşın yankısını duymaya başladım. Bana kendilerini açmaya başladılar. Çok güzel, çok hüzünlü şeyler anlattılar. İnanılmaz bir duyguydu. Kitabı yazarken kurgusal karakterlerim Aysel için, Birgül için ağlamıştım. Gerçek insanların hikâyelerini duydukça da neler hissettiğimi tarif edemiyorum.
Duvarlar’da karakterlerimin de kırılma yaşadığı iki büyük katliamı; Beyazıt Katliamı’nı ve Kanlı 1 Mayıs’ı anlatıyorum. Ve o yıllarda yaşanan daha nice elim olay, maalesef ki bir neslin inancını kırdı, onları manevi olarak yaraladı.
Yaşadığımız topraklarda her nesil farklı zamanlarda ancak aynı mekânlarda bize evimize sahip çıkmanın değerini hatırlatıyor. Bugün yine aynı meydanlara, Taksim’e, Beyazıt’a çıkan gençler, benzer taleplerle ve inançlarla kendi kaderlerini ve tarihlerini yeniden, bu kez kendileri yazmak için mücadele ediyor.
O günlerde yaşanan acılar sadece o çağı yaşayanlara ait değildi. Çünkü miraslar sadece maddi değildir, yaşanan büyük hayal kırıklıklarının doğurduğu manevi şeyler de sonrasına miras kalır. İçinde bulunduğumuz zamanları ileride başka insanlar, başka yazarlar kaleme alacaklar. Biliyorum. Umut ediyorum ki, o günlerin yazarları bugünlerden bahsederken çağımızdan umudu miras alırlar.
Bugün kendi adıma çok özel bir gün. Bu ödülün gururu ve mutluluğunu yaşıyorum.
Duvarlar’ı bu kıymetli ödüle layık gören NDS Edebiyat Ödülü’nün kıymetli jüri üyelerinin her birine ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Editörüm Devrim’e, bugün bana eşlik eden arkadaşlarıma, dostlarıma ve siz değerli misafirlere bugün burada olduğunuz ve mutluluğumu paylaştığınız için teşekkür ediyorum.
On yıldır neredeyse her gün kahrımı çeken, her anımda yanımda olan ve desteğini esirgemeyen günlerin anlamı sevgili eşim Merve, iyi ki varsın. Seni çok seviyorum.
Bu kıymetli ödülü ne zaman umutsuzluğa kapılsam hatırladığım, Beyazıt’taki yürüyüşleriyle bütün ülkeye umut aşılayan ve anayasal haklarını kullandıkları için özgürlüklerinden mahrum bırakılan ülkemin tüm üniversiteli, liseli öğrencilerine ithaf ediyorum.
Tekrar teşekkürlerimle, saygılarımı sunuyorum. İyi akşamlar.


