İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yazı Hariç Podcast 6. Bölüm: Nasıl iyi bir okur oluruz?

Merhaba, ben Caner Almaz. Yazı Hariç podcast serisinin 6. Bölümünü dinlemektesiniz.

Birkaç bölümdür yazma eylemi üzerine konuştum ve konuk dostlarımla bu konular üzerine sohbet ettik. Bu bölümde konumuzun okuma eylemi üzerine olmasını üzerine hazırlandım. Başlığımız: “Nasıl iyi bir okur oluruz?” Bu başlığın altında da doğal olarak akılda beliren birkaç soruya değinmek istiyorum. Nedir bu sorular: İyi okur kimdir? Okuma eylemimizi nasıl iyileştirebiliriz? Kötü okur var mıdır? Ben kötü bir okur muyum?

Burada şunu belirtmem gerekiyor: Bu podcastte dile getirdiklerim tamamen benim görüşlerim ve ben bu işin uzmanı olduğumu iddia etmiyorum. Okumayı seviyorum. Severek yaptığım bir eylemin bende bıraktıkları üzerinden düşüncelerimi sizinle paylaşıyorum.

Gelin başlarken basit bir hesap kitap yapalım ve bir insanın ömrü boyunca ortalama kaç kitap okuyacağını bulalım: İyi ihtimallerle hesaplayacağım, sizler de daha sonra kendi hesabınızı yaparsınız. Üç günde bir kitap bitirdiğimizi var sayarsak ayda 10 kitap okuduğumuzu, senede ise 120 kitap okuyabileceğimizi düşünelim. Ortalama insan ömrünü de 70 yıl olarak hesaplarsak, düzenli olarak okuma yaptığımız bir ömürde, 15 yaşımızdan bu yana da düzenli okur olduğumuzu varsayarsak toplamda 6.600-7000 kitap okuyabileceğiz. Ben bu hesabı iyi tarafından bakarak hesapladım: Yani ömrümüz boyunca her gün kitap okumaya zaman ayıracağız, üç günde bir kitap bitireceğiz, başımıza can sıkıcı bir şey gelmeyecek vs…

Biraz gerçekçi olup kendi hayatım üzerinden kısa bir hesap yapayım şimdi de: 36 yaşımdayım, şimdiye kadar kaç kitap okudum bilmiyorum, hesabını tutmadım. Bundan sonrası için okuyacağım ortalama kitap sayısını hesapladığımda şunu görüyorum: Her sene 50 kitap okuyabilsem (ki geçtiğimiz sene iş yoğunluğum nedeniyle yalnızca yirmi küsür kitap okuyabilmişim, buna üzülüyorum), 70 yaşıma kadar okuyabileceğim kitap sayısı 1750 adet oluyor. İyi ihtimaller üzerinden düşündüğümde kendi adıma sayının çok az olduğunu düşünüyorum.

Bilmiyorum, sizler kendi hesabınızı yaptığınızda neler düşüneceksiniz.

Bu ufak matematik hesaplarından sonra konumuza giriş yapalım: Hayatımızın sonuna kadar okuyacağımız kitap sayısı sınırlı olduğu için okuyacağımız kitapları nasıl belirleyebiliriz, yani nasıl daha iyi bir okur olabiliriz? Okuyacağımız kitapları nasıl belirleyebiliriz?

Bu noktada sizlerden fikirlerinizi benimle paylaşmanızı isteyim: Okuduğunuz kitapları nasıl seçtiğinizi bana sosyal medya hesaplarım üzerinden ya da [email protected] mail adresi üzerinden iletebilirsiniz.

Peki, ben okuyacağım kitapları nasıl belirliyorum? Bu soruyla başlayayım.

Bu aralar okuduğum ve okuyacağım kitapları, açıkçası yeni romanıma çalışmaya ve yazmaya başladığım için bu doğrultuda belirliyorum. Bana faydası olacağını düşündüğüm romanları okumaya gayret gösteriyorum. 70-80 yılları arasını daha iyi anlayabilmek için o döneme dair yazılmış, o zamanı anlatan kitapları uzunca zamandır okuyorum. Yakın zamanda bir önceki bölümde de bahsettiğim gibi Oya Baydar’ın Sıcak Külleri Kaldı isimli siyasi romanı okudum. Oldukça hacimli bir romandı. Sonrasında da Vedat Türkali’nin 2000’li yılların başında kaleme aldığı Kayıp Romanlar’ını okudum. O da oldukça hacimli bir roman. Şimdi de elimde Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi isimli romanı var. Bu ay içindeki 6. Kitabımı okuyorum.

Bu kitapları dediğim gibi dönemi iyi anlayabilmek için okuyorum. Sıcak Külleri Kaldı ve Kayıp Romanlar’ı okuma listemde yoktu. Tavsiye üzerine okumaya karar verdim bu kitapları. Yani yönlendirmeyle okudum. Genellikle ne okumak istediğimizi tahmin eden, bizim okuma zevkimizi bilen ve kitabı okuduğumuzda seveceğimizi düşünen insanların tavsiyelerini ciddiye alıyoruz. Kitabevinde kitap keşfetmektense genellikle çoğu okurun başvurduğu bir yöntemdir bu kulaktan kulağa kitap önerisi. Biz de aynı şekilde başka insanlara sevdiğimiz kitapları öneririz. Hediye ederiz. Okumalarını isteriz. Sonrasında üzerine sohbet etmek, konuşmak isteriz. Kitabı seversek, sosyal medya hesaplarımızdan paylaşarak başkalarının da haberdar olmasını sağlarız. Günümüzde sanal arkadaşlıkların hayatımızda büyük yer kapladığını düşünürsek, bu daha sıklıkla başvurduğumuz yöntemlerden birisi. Ben de okuma zevkine güvendiğim insanların önerilerine dikkat ediyorum ve o öneriler üzerinden keşfettiğim yazarlar oluyor.

Benim kullandığım bir diğer yöntem de şu: Büyük yazarları etkileyen, onların edebi üsluplarını oluşturmasında yol gösterici olmuş yazarları ve onların kitaplarını okumayı seviyorum. Örnek vermek gerekirse Orhan Pamuk için böyle bir çalışma hazırlamıştım. Saf ve Düşünceli Romancı, Orhan Pamuk‘un 2009 sonbaharında Harvard Üniversitesi’nde verdiği Charles Notron konferanslarındaki konuşmalarından derlenerek kitaplaştırılmış, Pamuk’un romana ve roman sanatına bakışını samimi bir dille, eleştiri ve özeleştiriyle kaleme aldığı kitap.

Kitapta, onlarca kitaptan, romandan, denemeden bahsediyor Orhan Pamuk. Onun kendi özgün sesinin ortaya çıkma serüveninin geçtiği yolları daha iyi anlamamızı sağlayan Saf ve Düşünceli Romancı, içerisinde yazma uğraşı içinde olanları yönlendirebilecek pek çok okuma listesini de barındırıyor. Neokuyorum için hazırlamış olduğum 43 kitaplık okuma listesinin linkini podcastin açıklama bölümüne ekliyorum.

https://www.neokuyorum.org/saf-ve-dusunceli-romanci-orhan-pamuku-etkileyen-43-kitap/

Bir başka örnek daha vereyim: Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin’in edebiyat üzerine sohbet ettikleri bir kitap var, adı Kurbağalara İnanıyorum. Sohbetlerine okuru da davet ettikleri, içerisinde hem yazarlık hem de okurluk konularını üzerine farklı bakış açıları geliştirdikleri bu sohbetlerde, Türk ve dünya edebiyatından önemli kitaplardan örnekler veriyorlar.

Sevgili Funda Dörtkaş, yine Neokuyorum için Kurbağalara İnanıyorum’da geçen, bu üç kıymetli yazarın adını andığı, bahsettiği ve atıfta bulunduğu kitapları, öyküleri ve yazıları derlemişti. Ortaya 34 kitap, 4 tekil öykü ve 3 eleştiri yazısını içeren kapsamlı bir okuma listesi çıkmıştı.

Bir satır alıntı yapmak istiyorum bu listeden: Barış Bıçakçı şöyle diyor Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin’e: “Dostlarım, Tim Parks’ın Kader adlı romanını okuyorum. Yıllar önce Behçet tavsiye etmişti. Yine sık dokunmuş güzel bir kumaş hissi ve edebiyata olan inancımı tazeleyen bir okuma zevki…”

Bu derlemenin de linkini podcastin açıklama kısmına bırakıyorum:

https://www.neokuyorum.org/kurbagalara-inaniyorumda-bahsi-gecen-34-kitap-ve-oyku-ile-yazilar/

Son bir örnek daha vereceğim ve yazarların önermiş olduğu, bizim okuma zevkimizi şekillendirebilecek, yönlendirebilecek tavsiyelerini noktalamak istiyorum.

Ayfer Tunç’un Handan İnci ile gerçekleştirmiş olduğu bir nehir söyleşi kitabı bahsetmek istediğim diğer kitap: Karanlıkta Kelimeler. Bu kitaptan şu iki alıntıyı sizlere okumak istiyorum. İlki edebiyatımızdaki öykü türünün güçlü olmasıyla ilgili ve verdiği isimler bize yön gösterici:

“Bütün büyük yazarları saydığımızda Türk edebiyatında, hepsinin çok kuvvetli bir öykü damarı olduğunu görüyoruz. En iyi yazarlarımız en iyi öyküleri yazmışlar. Tomris Uyar sadece öykü yazdı. Onat Kutlar’ın İshak’ı eşsiz bir mücevherdir. Onat Kutlar çok az yazmış olduğu için hep üzülürüm. (…) Tanpınar’ın öyküleri, benim için romanlarından daha kıymetlidir, Oğuz Atay için Tutunamayanlar mı Korkuyu Beklerken mi desen, Korkuyu Beklerken derim. Ferit Edgü’nün öyküleri çıtayı müthiş yükseltmiş metinler. Vüs’at O. Bener’in öykü kitapları Kara Tren, Dost, Yaşamasız, Siyah Beyaz, bunlar bende Bay Muannit Sahtegi’nin Notları’ndan daha fazla iz bıraktı. Haldun Taner oyun yazarı olarak tanınır daha çok ama bence önemli bir öykü durağı. Sadece iyi öykü yazmış yazarlar var, Fikret Ürgüp mesela. Daha sayamadığım pek çok isim. Öykü karnemiz romandan daha iyi bence.”

Ayfer Tunç bize tek paragrafta onlarca kitap önermiş oldu ve eğer onun yazdıklarını seviyorsanız bunlar size iyi gelecek kitaplar olacaktır muhtemelen.

Yine aynı kitaptan diğer alıntı şöyle, bu alıntının da konumuzla ilgili olduğunu düşünmeden edemiyorum:

Şöyle diyor Ayfer Tunç:

“Bence iki tür okur var.

Bir grup tamamen kendini iyi hissetmek için okuyor. Okuduklarının içinde kendini görmek istemiyor, aramayı bile reddediyor. Bu tür genellikle popüler ürüne düşkün okurdur. Sinemaya da böyle gider, romanı da böyle okur. Hep başkalarının başına gelenleri okumanın rahatlığı içindedir. Yapıtın derdiyle arasında kırılmaz bir cam duvar vardır. O camın arkasından izler her şeyi.

İkinci okur türü tam aksidir, okurken bir yandan kendini deşer. Onu ilgilendiren şey de olay akışı değil, karakterlerin çeşidi durumlar karşısında verdiği tepkidir. Sanıldığının aksine karakterle özdeşleşmez, kendinin farklı bir kişi olduğunun bilincinde olarak okur. Kendini karakterin yerine koymaz ama o yakıcı insanlık hallerini hisseder…”

Ben sanırım Ayfer Hanım’ın yaptığı tanımlamada ikinci gruba girenlerdenim. Okuduğum kitapta karakterlerin yaşadığı olaylar ve durumlar karşısında verdiği tepkileri, hareketlerini takip etmeyi, bu davranışlar üzerine düşünmeyi severim. Bir kitabı yaşanılır kılan şeylerin başında gelen noktalardan birisi bence bu.

Konuyu özetleyelim ve yavaş yavaş veda edeyim.

Ömrümüz kısa ve okunacak çok fazla kitap var. Ancak bizim okuyabileceklerimiz kısıtlı. Hesabını yaptık, çünkü matematik yanılmaz. Bu nedenle de yönümüzü belirlemek için kılavuzlara ihtiyacımız var. Benim kılavuzlarım okuma zevkine güvendiğim insanlar ve yazarlar. Bunun haricinde sevdiğim yazarların yeni çıkan kitaplarını okumaya gayret gösteriyorum. Hakkında çok konuşulan kitapları da iyice araştırmam gerekiyor.

İyi bir kitap arayışımızda bazen yanlış yollara sapabiliriz. Niye okuduğumu bilmediğim kitaplar da oldu elimde. Bazen çoğunluk bizi aldatır, kalabalığı takip etmek her zaman iyi değildir. Mesela Ferrari’sini Satan Bilge’yi niye okuduğumu bilmiyorum. Bu yüzden rehberlerimizi iyi belirlemeliyiz, diye düşünüyorum. Okumak şansa bırakılacak bir eylem değildir. Biraz önce hesabını yaptık, okuyabileceğimiz kitaplar sınırlı. O yüzden iyi tercihlerde bulunmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ben okumayı seviyorum, başta söylediğim gibi. Kendimi bu konuda geliştirmek için bazı yol göstericiler belirledim. Başta sorduğum sorular şunlardı: İyi okur kimdir? Okuma eylemimizi nasıl iyileştirebiliriz? Kötü okur var mıdır? Ben kötü bir okur muyum?

Bu soruların cevaplarını bilmiyorum. İyi okumanın öğrenilebilecek bir şey olduğunu biliyorum. İyi okur-kötü okur ayrımının yapılamayacağını biliyorum. Kötü sıfatının okuma eylemiyle yan yana getirilemeyeceğini de düşünüyorum bunun yanında. Keşfetmeye dayalı bir yolculuk olan okuma eyleminin göreceli bir iyimserlik taşıdığını ve bunun zaman içerisinde şekillendiğini söyleyebilirim.

Bu bölümü burada noktalayalım. Veda ederken ufak bir ricada bulunmak istiyorum. Bu ve önceki bölümlere dair düşüncelerinizi benimle paylaşmanızı isterim. Bana mail yoluyla [email protected] adresinden ulaşabilirsiniz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir